SEVECEN Sayı: 28 - 2019

280 Mira ŞAR Küçüklüğümden beri yazmayı çok sevmişimdir fakat ilk kez bu yıl öğretmenimin de desteğiyle yazılarımı bir yarışmaya gönderdik. Öykümü yarışmaya gönderdikten sonra cesur ve mutlu hissettim. Yarışmanın en güzel yanı düşüncelerimin başka insanlar tarafından okunması olsa da ödül kazanmak da güzel bir duyguydu. Bu yarışmadan sonra “yazar” olmaya karar verdim diyebilirim. NEDENİNİ SEN BULMALISIN Tahtadaki bulanık işlemlere bakarken öğretmenin elinin aksine saatin hiç hareket etmediğini fark ettim. Tahtada ilgimi çeken tek şey mutlak değer işaretiydi. Bana kendimi ve bu sınıftaki herkesi hatırlatıyordu. Sayı bizdik, mutlak değer işareti ise okuldu. Aslında, okulu çok seviyordum çünkü bana, doğduğumda verilen hayat dışında kendi oluşturduğum başarıları, kişiliğime eklediğim özellikleri bu özel yer kazandırıyordu. Başarı derken notlardan bahsetmiyorum. Ben arkadaşlarımdan, öğretmenlerimle ilişkilerimden bahsediyordum. Mutlak değer çizgisi mi? O, benim için eğitim sistemi. Herkesi aynı şeye dönüştüren, eksileri artı yapan mutlak değer. Eğitim sistemi de mutlak değer çizgisi gibi. Eksi sayılar olmadan matematik yapılamayacağını anlamıyorlar mı acaba? Ben bunları düşünürken bizim bütün üzüntülerimize, mutluluklarımıza, sabırsızlıklarımıza, telaşımıza şahit olmuş ve büyük bir kısmına neden olmuş, zil çalmıştı. Merdivenlerden inerken öğrencilerin duvarlara yaptıkları graffitileri gördüm. Bu işaretler bize dört yüz sayfalık bir romandan daha anlamlı geliyordu çoğu zaman. Bahçeye indiğimizde burnuma gelen nemli toprak kokusu ve arkadaşlarımın gülüşmeleri yüzümde kontrol edemediğim bir gülümseme oluşturdu. Kendimi o anki ortama o kadar kaptırmıştım ki hemen yanımızda yalnız oturan Ayşin’i çok geç fark ettim. Bu ortam beni bu kadar mutlu ederken belki de onu korkutuyordu ya da üzüyordu. Ayşin’in yanına gitmek istedim. Bir şey beni durdurdu. Beni durduran şeyin ne olduğunu bilemiyorum. Sadece üşengeçlik miydi yoksa diğer insanlar kafama girip önyargılardan bir duvar mı örmüştü? Bir anda olduğum ortamdan koptu düşüncelerim. Ayşin’e, onun ne düşündüğüne, ne hissettiğine odaklandım. Keşke düşüncelerini okuyabilseydim. Kim bilir belki içinden konuşuyordu. Gözlerimi kapattım ve bir anda onun aklına girdim. Derin bir sohbete başladık. -Merhaba Ayşin. Neler düşündüğünü çok merak ediyorum. Konuşalım mı biraz? -Düşünmüyorum, benim hakkımda ne düşündüğünüzü hissediyorum ve kırılıyorum. -Kimsenin değiştiremediği tek şey duygular olsa gerek. Senin kötü hissetmene neden olduğumuz için çok üzgünüm. Belki yeniden arkadaş olabiliriz, ne dersin? Bunu düşünmek ister misin? -Düşünceler kurşun kalem gibidir. Silinebilir, yerine yenisi yazılabilir. Arkasında bıraktığı silik bir izdir sadece. Duygular öyle mi? Duygular tükenmez kaleme benzer. Silinemez, tek yapabileceğin şey üstünü karalamak. Üstünü karalamak duyguların orada olduğu gerçeğini değiştirmez ki! Sizlerle ilgili düşüncelerim değişebilir ama bana hissettirdiğiniz duyguların izi hep kalacak. Ben de sizin için üzgünüm. Bu izlerin imzasını attığınız için. Gözlerimi açtım. Kendime geldiğimde bahçede olduğuma çok sevindim. Derin bir nefes almam gerekti. Bu defa Ayşin’i fark etmiştim ama yüzüne bakmaya çekiniyordum. Tenefüsler bu kadar uzun ve derin düşünmek için yeteri kadar uzun değildi ve yine zil çaldı. Şimdiki ders Türkçeydi. Sırama oturmuş bir yandan Ayşin’i düşünüyor bir yandan “kipleri” öğrenmeyi bekliyordum ki “azar” konusunu işlemeye başlamıştık. Azar üzerine işlenen dersin çoğunu dinlemesem de “Biraz düşünün!” cümlesi kulaklarımda yankılandı. Bazen düşünmeden konuşurum, bu kadar kontrolsüz hareket etmemin sebebini bilmiyorum. Yine tutamadım kendimi, ağzımdan “Neden?” sorusu çıkıverdi. Bütün sınıfın gülmesiyle kendime geldim. Önümdeki arkadaşım bana meraklı gözlerle bakıyordu. Koca sınıfta tek gülmeyen oydu. Sınıftakilere çok kızmıştım. Çok bir şey de dememiştim ki... Bunlar her zaman dersi kaynatacak bir şey ararlar zaten. Dersin akışını bozmuştum, az sonra müdüre gönderileceğimi ve müdüre ne diyeceğimi düşünüyordum ancak öğretmenin yüzünde bir gülümseme belirdi. Belki herkes o anda rahatlamamı bekledi fakat daha da telaşlandım. Öğretmen: “Neden bu soruyu araştırıp yanıtını yarın bize vermiyorsun?” dedi. Sonra da hiçbir şey olmamış gibi derse devam etti. Bu bir ceza mıydı? Akşamüstü, gökyüzünün güneşin gittikçe batmasından dolayı kızıllaştığı zamanlarda bisikletimi eve doğru sürerken yarınki “ödevim” aklımda olan tek şeydi. “Düşünün çocuklar, düşünmek çok önemlidir.” sözleriyle dersi bitirmişti öğretmen. Ben de “Neden düşünelim?” sorusunu sormuş ve yanıtı aramakla görevlendirilmiştim.

RkJQdWJsaXNoZXIy MjIxMTc=